Destek Hattı:

0332 235 49 74

  • facebook
  • twitter
  • instagram avukat
  • youtube
Hukukta İyiniyet

Hukukta İyiniyet

Türk Medeni Kanunu (TMK), iyiniyet kavramına özel önem vermiştir. TMK m. 3 hükmünde, “Kanunun iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır” denilmektedir.

Hukukta İyiniyet

Hukuk düzeninde kişilerin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken uymaları gereken temel ilkelerden biri de iyiniyet ilkesidir. İyiniyet, dürüstlük ve güven esasına dayanır; kişilerin, haklarını kötüye kullanmadan, toplumsal düzen ve adalet anlayışına uygun şekilde hareket etmelerini ifade eder. Bu ilke, hem borçlar hukukunda hem de medeni hukukta geniş bir uygulama alanına sahiptir.

Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi, iyiniyeti genel bir kural olarak düzenlemiş ve hukukun birçok alanında hakların sınırlandırılmasında ya da korunmasında belirleyici bir rol üstlenmiştir. Örneğin; mülkiyet, miras, borçlar ve sözleşmeler hukukunda tarafların iyiniyetli olup olmadığı, uyuşmazlıkların çözümünde kritik bir ölçüt olarak kabul edilir.

Medeni Hukukta İyiniyet

Medeni hukuk, kişilerin özel hukuk ilişkilerinde haklarını ve borçlarını düzenleyen temel alandır. Türk Medeni Kanunu (TMK), iyiniyet kavramına özel önem vermiştir. TMK m. 3 hükmünde, “Kanunun iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır” denilmektedir. Burada iyiniyet, bir hakkın kazanılmasında veya kullanılmasında kişinin, hakkın başkasına ait olduğunu bilmemesi ve bilmesinin de kendisinden beklenememesi anlamına gelir. Hukuken iyiniyet, hem subjektif unsur (bilgisizlik veya bilmemek) hem de objektif unsur (dikkat ve özeni göstermiş olmak) içerir.

İyiniyet kavramı, hüsnüniyet olarak da ifade edilmiş ve Roma Hukuku’ndan itibaren fides kavramı ile bağdaştırılmıştır. Medeni hukukta iyiniyet; özellikle mülkiyetin iktisabı, ayni hakların kazanılması ve üçüncü kişilerin korunması gibi hallerde öne çıkar. Bu yönüyle, iyiniyet hem bireylerin güvenliğini sağlar hem de hukuki ilişkilerde dolaşım ekonomisini destekler.

Hukukî Davranma Yükümlülüğü

TMK m. 2’de düzenlenen dürüstlük kuralı, hukuk düzeninde temel bir davranış ölçüsüdür. “Herkes, haklarını kullanmakta ve borçlarını ifada dürüstlük kurallarına uymakla yükümlüdür” hükmü, hukuken kişilerin yalnızca şekli olarak değil, aynı zamanda dürüst davranarak haklarını kullanmalarını şart koşar. Bu düzenleme objektif hüsnüniyet olarak da adlandırılır.

Bir kimsenin, haklarını kullanırken dürüstlük kuralına aykırı davranması, hakkın kötüye kullanılması anlamına gelir ve hukuk düzeni tarafından korunmaz. Örneğin, bir hakkın kazanılmasında zamanaşımı süresini bilmesine rağmen susarak karşı tarafı yanıltan kişi, artık iyi niyet iddiasında bulunamaz. Çünkü durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet iddiasında bulunamaz. Bu bağlamda hukukî davranma yükümlülüğü, hem kişilerin kendi haklarını hem de karşı tarafın menfaatlerini gözetmesini zorunlu kılar.

İyiniyetin Korunduğu Haller

İyiniyet, Türk Medeni Kanunu’nda pek çok durumda koruma altına alınmıştır. Örneğin, tapu siciline güven ilkesi gereğince tapudan taşınmaz edinen üçüncü kişi, kayıtların yolsuz olduğunu bilmiyor veya bilebilecek durumda değilse, mülkiyeti geçerli şekilde kazanır. Aynı şekilde taşınır eşyalarda da emin sıfatıyla zilyetten iktisap eden üçüncü kişi, eşyayı başkasına ait olduğunu bilmeden aldıysa korunur.

Bunun dışında, kambiyo senetleri, hamiline yazılı senetler, para gibi araçlarda da iyiniyetin koruyucu etkisi vardır. Örneğin, sahibinin elinden rızası dışında çıkmış bir çeki, iyi niyetli olarak iktisap eden kişi korunur. Bu tür hallerde iyiniyet karinesi devreye girer ve kişinin iyiniyetli olduğu kabul edilir; aksi yönde iddia eden taraf, kişinin iyiniyetli olmadığını ispatla yükümlüdür.

İyiniyetin Korunduğu Hallerde Hukuki Sonuçlar

İyiniyet karinesi, hukuk düzeninde kişilere güven ve istikrar sağlar. Bir hakkın iktisabında veya kullanılmasında iyiniyetli olduğunu ileri süren kişiden bu durumunu ispat etmesi beklenmez; aksine, karşı taraf bu kişinin kötüniyetli olduğunu kanıtlamak zorundadır. TMK m. 3’teki “asıl olan iyiniyetin varlığıdır” hükmünün anlamı budur.

İyiniyetin korunduğu hallerde, kişi başkasına ait bir hakkı iktisap etse dahi, hukuk düzeni onu korur. Örneğin, tapu sicilindeki yanlış kayda güvenerek mülkiyeti iktisap eden kişi, sonradan kaydın yolsuz olduğu ortaya çıksa da maliki olarak korunur. Ancak bu koruma sınırsız değildir; kötüniyetli olan veya gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyetten yararlanamaz. Böylece hukuk düzeni, dürüst davranan kişiyi ödüllendirirken ihmalkâr veya bilerek haksızlık yapanı korumamaktadır.

İyiniyetin Korunmadığı Haller

Her ne kadar iyiniyet kavramı Türk hukukunda geniş bir korumaya sahip olsa da, bazı durumlarda bu koruma uygulanmaz. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, “Kanunun iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır” ilkesini benimsemiş olsa da, kişinin gerekli dikkat ve özeni göstermemesi halinde artık iyi niyete dayanması mümkün değildir.

Örneğin, TMK m.988 uyarınca emin sıfatıyla zilyetten taşınır mal iktisap eden üçüncü kişinin iyi niyetli olması aranır. Ancak kişi, basit bir araştırma ile malın başkasına ait olduğunu öğrenebilecek durumda iken araştırma yapmamışsa, burada artık iyiniyetin korunmasından söz edilemez. Bu gibi hallerde bir hakkın geçerli olarak kazanılması mümkün olmaz.

Ayrıca, devam eden bir tapu iptal davasına rağmen taşınmaz satın alan, veya fiilen ortada engel olan bir durumun varlığını bilen kişi, iyiniyetli olmadığını gizleyemez. Çünkü hukuk düzeninin amacı, dürüst ve makul davrananı korumaktır. Roma hukukundan miras kalan “gelen kötüniyet zarar vermez” ilkesi de bu noktada önemlidir.

Sonuç olarak, iyi niyet koruması, yalnızca dürüst, makul ve dikkatli davranan kişilere tanınır; kendi kusuru ile yanlış bir bilgiye sahip olan, ihmal eden veya bile bile hakkın sahibini zarara uğratan kişiler için geçerli değildir.

İyiniyetin İspatı ve Sonuçları

İyiniyet kavramının en önemli yönlerinden biri, iyiniyetin ispatı konusunda benimsenen karinedir. Medeni Kanun, “Herkes haklarını kullanmakta ve borçlarını ifada hüsnüniyet kaidelerine riayetle mükelleftir” (MK m. 2) ilkesini getirmiştir. Bununla birlikte iyiniyetin korunması, “Kanunun iyiniyete hukukî bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır” (TMK m.3) kuralıyla güvence altına alınmıştır.

Buna göre, kişi iyi niyetli olduğunu ispatla yükümlü değildir. Aksine, iyiniyetli olmadığını iddia eden taraf, bu iddiasını delillerle ortaya koymak zorundadır. Böylece hukuk düzeninin istikrarı korunur ve kişiler her işlemde sürekli olarak iyiniyetlerini ispatla mecbur edilmez.

Objektif iyi niyet anlayışı ise burada tamamlayıcı rol oynar: kişi, hukuki sonucun elde edilmesi için kendisinden beklenen özeni göstermelidir. Eğer bu özen gösterilmemişse, kişi iyi niyet iddiasında bulunamaz.

İyiniyetin sonuçlarına bakıldığında, bir hakkın geçerli şekilde kazanılmasında iyi niyet, kişiyi hukuki koruma altına alır. Örneğin, emin sıfatıyla zilyetten taşınır iktisabı (TMK m.988) ya da tapu siciline güven ilkesi, bu korumanın tipik örnekleridir. Ancak, kişinin iyi niyetli olduğunu ortaya koyan karinenin çürütülmesi halinde, artık kazanım geçerli olmayacak, bir hak elde edilmiş sayılmayacaktır.

Sonuçta, iyi niyet, özel hukukta açıkça korunan bir kurumdur. Fakat bu koruma, “herkes haklarını kullanmakta ve borçlarını ifada hüsnüniyet kaidelerine riayetle mükelleftir” hükmünün gereği olarak, ancak dürüst ve özenli kişilere tanınır; ihmalkâr veya kötü niyetli davranışlar ise hukuk düzenince korunmaz.

E-Bülten Kayıt

Firmamızdan haberder olmak için bültene kayıt olabilirsiniz.