Hukukta İyiniyet
Türk Medeni Kanunu (TMK), iyiniyet kavramına özel önem vermiştir. TMK m. 3 hükmünde, “Kanunun iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır” denilmektedir.
Hukukta İyiniyet
Hukuk düzeninde kişilerin
haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken uymaları gereken temel
ilkelerden biri de iyiniyet ilkesidir. İyiniyet, dürüstlük ve güven
esasına dayanır; kişilerin, haklarını kötüye kullanmadan, toplumsal düzen ve
adalet anlayışına uygun şekilde hareket etmelerini ifade eder. Bu ilke, hem
borçlar hukukunda hem de medeni hukukta geniş bir uygulama alanına sahiptir.
Türk Medeni Kanunu’nun 2.
maddesi, iyiniyeti genel bir kural olarak düzenlemiş ve hukukun birçok alanında
hakların sınırlandırılmasında ya da korunmasında belirleyici bir rol
üstlenmiştir. Örneğin; mülkiyet, miras, borçlar ve sözleşmeler hukukunda tarafların
iyiniyetli olup olmadığı, uyuşmazlıkların çözümünde kritik bir ölçüt olarak
kabul edilir.
Medeni Hukukta
İyiniyet
Medeni hukuk, kişilerin
özel hukuk ilişkilerinde haklarını ve borçlarını düzenleyen temel
alandır. Türk Medeni Kanunu (TMK), iyiniyet kavramına özel önem vermiştir.
TMK m. 3 hükmünde, “Kanunun iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı
durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır” denilmektedir. Burada
iyiniyet, bir hakkın kazanılmasında veya kullanılmasında kişinin,
hakkın başkasına ait olduğunu bilmemesi ve bilmesinin de kendisinden
beklenememesi anlamına gelir. Hukuken iyiniyet, hem subjektif
unsur (bilgisizlik veya bilmemek) hem de objektif unsur (dikkat
ve özeni göstermiş olmak) içerir.
İyiniyet
kavramı, hüsnüniyet olarak da ifade edilmiş ve Roma Hukuku’ndan
itibaren fides kavramı ile bağdaştırılmıştır. Medeni hukukta
iyiniyet; özellikle mülkiyetin iktisabı, ayni hakların kazanılması ve
üçüncü kişilerin korunması gibi hallerde öne çıkar. Bu yönüyle, iyiniyet hem
bireylerin güvenliğini sağlar hem de hukuki ilişkilerde dolaşım ekonomisini
destekler.
Hukukî Davranma
Yükümlülüğü
TMK m. 2’de
düzenlenen dürüstlük kuralı, hukuk düzeninde temel bir davranış
ölçüsüdür. “Herkes, haklarını kullanmakta ve borçlarını ifada dürüstlük
kurallarına uymakla yükümlüdür” hükmü, hukuken kişilerin yalnızca
şekli olarak değil, aynı zamanda dürüst davranarak haklarını kullanmalarını
şart koşar. Bu düzenleme objektif hüsnüniyet olarak da adlandırılır.
Bir kimsenin, haklarını
kullanırken dürüstlük kuralına aykırı davranması, hakkın kötüye
kullanılması anlamına gelir ve hukuk düzeni tarafından korunmaz. Örneğin, bir
hakkın kazanılmasında zamanaşımı süresini bilmesine rağmen susarak karşı tarafı
yanıltan kişi, artık iyi niyet iddiasında bulunamaz. Çünkü durumun
gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyiniyet
iddiasında bulunamaz. Bu bağlamda hukukî davranma yükümlülüğü, hem
kişilerin kendi haklarını hem de karşı tarafın menfaatlerini gözetmesini
zorunlu kılar.
İyiniyetin Korunduğu
Haller
İyiniyet, Türk
Medeni Kanunu’nda pek çok durumda koruma altına alınmıştır. Örneğin, tapu
siciline güven ilkesi gereğince tapudan taşınmaz edinen üçüncü kişi,
kayıtların yolsuz olduğunu bilmiyor veya bilebilecek durumda değilse, mülkiyeti
geçerli şekilde kazanır. Aynı şekilde taşınır eşyalarda da emin sıfatıyla
zilyetten iktisap eden üçüncü kişi, eşyayı başkasına ait olduğunu bilmeden
aldıysa korunur.
Bunun
dışında, kambiyo senetleri, hamiline yazılı
senetler, para gibi araçlarda da iyiniyetin koruyucu etkisi vardır.
Örneğin, sahibinin elinden rızası dışında çıkmış bir çeki, iyi niyetli olarak
iktisap eden kişi korunur. Bu tür hallerde iyiniyet karinesi devreye
girer ve kişinin iyiniyetli olduğu kabul edilir; aksi yönde iddia eden taraf,
kişinin iyiniyetli olmadığını ispatla yükümlüdür.
İyiniyetin Korunduğu
Hallerde Hukuki Sonuçlar
İyiniyet karinesi, hukuk
düzeninde kişilere güven ve istikrar sağlar. Bir hakkın iktisabında veya
kullanılmasında iyiniyetli olduğunu ileri süren kişiden bu durumunu
ispat etmesi beklenmez; aksine, karşı taraf bu kişinin kötüniyetli olduğunu kanıtlamak
zorundadır. TMK m. 3’teki “asıl olan iyiniyetin varlığıdır” hükmünün anlamı
budur.
İyiniyetin korunduğu
hallerde, kişi başkasına ait bir hakkı iktisap etse dahi, hukuk düzeni onu
korur. Örneğin, tapu sicilindeki yanlış kayda güvenerek mülkiyeti iktisap eden
kişi, sonradan kaydın yolsuz olduğu ortaya çıksa da maliki olarak korunur.
Ancak bu koruma sınırsız değildir; kötüniyetli olan
veya gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen
kimse iyiniyetten yararlanamaz. Böylece hukuk düzeni, dürüst davranan
kişiyi ödüllendirirken ihmalkâr veya bilerek haksızlık yapanı korumamaktadır.
İyiniyetin Korunmadığı
Haller
Her ne
kadar iyiniyet kavramı Türk hukukunda geniş bir korumaya sahip olsa
da, bazı durumlarda bu koruma uygulanmaz. 4721 sayılı Türk Medeni
Kanunu, “Kanunun iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl
olan iyiniyetin varlığıdır” ilkesini benimsemiş olsa da, kişinin
gerekli dikkat ve özeni göstermemesi halinde artık iyi
niyete dayanması mümkün değildir.
Örneğin, TMK
m.988 uyarınca emin sıfatıyla zilyetten taşınır mal iktisap eden üçüncü
kişinin iyi niyetli olması aranır. Ancak kişi, basit bir araştırma
ile malın başkasına ait olduğunu öğrenebilecek durumda iken araştırma
yapmamışsa, burada artık iyiniyetin korunmasından söz edilemez. Bu gibi
hallerde bir hakkın geçerli olarak kazanılması mümkün olmaz.
Ayrıca, devam eden bir
tapu iptal davasına rağmen taşınmaz satın alan, veya fiilen ortada engel
olan bir durumun varlığını bilen kişi, iyiniyetli
olmadığını gizleyemez. Çünkü hukuk düzeninin amacı, dürüst ve makul
davrananı korumaktır. Roma hukukundan miras kalan “gelen kötüniyet
zarar vermez” ilkesi de bu noktada önemlidir.
Sonuç olarak, iyi
niyet koruması, yalnızca dürüst, makul ve dikkatli davranan kişilere
tanınır; kendi kusuru ile yanlış bir bilgiye sahip olan, ihmal eden
veya bile bile hakkın sahibini zarara uğratan kişiler için geçerli değildir.
İyiniyetin İspatı ve
Sonuçları
İyiniyet
kavramının en önemli yönlerinden biri, iyiniyetin
ispatı konusunda benimsenen karinedir. Medeni Kanun, “Herkes
haklarını kullanmakta ve borçlarını ifada hüsnüniyet kaidelerine riayetle
mükelleftir” (MK m. 2) ilkesini getirmiştir. Bununla
birlikte iyiniyetin korunması, “Kanunun iyiniyete hukukî bir sonuç
bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetin varlığıdır” (TMK m.3)
kuralıyla güvence altına alınmıştır.
Buna göre, kişi iyi
niyetli olduğunu ispatla yükümlü değildir. Aksine, iyiniyetli
olmadığını iddia eden taraf, bu iddiasını delillerle ortaya koymak
zorundadır. Böylece hukuk düzeninin istikrarı korunur ve kişiler her
işlemde sürekli olarak iyiniyetlerini ispatla mecbur edilmez.
Objektif iyi
niyet anlayışı ise burada tamamlayıcı rol oynar: kişi, hukuki sonucun
elde edilmesi için kendisinden beklenen özeni göstermelidir. Eğer bu özen
gösterilmemişse, kişi iyi niyet iddiasında bulunamaz.
İyiniyetin sonuçlarına
bakıldığında, bir hakkın geçerli şekilde kazanılmasında iyi niyet, kişiyi
hukuki koruma altına alır. Örneğin, emin sıfatıyla zilyetten taşınır iktisabı
(TMK m.988) ya da tapu siciline güven ilkesi, bu korumanın tipik örnekleridir.
Ancak, kişinin iyi niyetli olduğunu ortaya koyan karinenin
çürütülmesi halinde, artık kazanım geçerli olmayacak, bir hak elde
edilmiş sayılmayacaktır.
Sonuçta, iyi niyet,
özel hukukta açıkça korunan bir kurumdur. Fakat bu koruma, “herkes
haklarını kullanmakta ve borçlarını ifada hüsnüniyet kaidelerine riayetle
mükelleftir” hükmünün gereği olarak, ancak dürüst ve özenli kişilere
tanınır; ihmalkâr veya kötü niyetli davranışlar ise hukuk düzenince korunmaz.
